Bundan altı ay, bir yıl, hatta on yıl sonra hayat nasıl değişecek? İşim ne olacak? Şu anda en büyük korkumuzun işimizi kaybetmek, gelirimizi kaybetmek olduğunu biliyoruz. Ve Covid-19’un dünya ekonomisini vurduğunun da farkındayız.
Her ülkenin yöneticilerinin alacakları kararlar doğrultusunda birkaç farklı senaryo olacağa benziyor. Umarım ki daha insani ve daha iyi şartlarda bir gelecek kurmayı başarabiliriz.
Corona Virüsün dünya çapındaki etkileri hakkında tahmin yürütebilmek için, insan davranışının, ruhunun ve duygusal yapısının çok daha iyi anlaşılması ve incelenmesi lazım.
İNSANLARIN BİRBİRİNİ GÖRME ORANI AZALACAK
Bir virüsün, hayatı dünya çapında bu denli değiştirmesi bir sefere mahsus olacak sorun değilmiş gibi görünebilir. Ancak bilim adamlarının ve tıp uzmanlarının görüşüne göre, benzer virüs salgınlarının adedi artabilir, bu şekilde evrimleşen virüslerin saldırısı sıklaşabilir yönünde.
Bu öngörü hiç gerçekleşmese dahi, bu tehdit bittikten sonra uzunca bir süre insanların psikolojik olarak birbirleriyle temastan kaçınabileceğini anlamamız gerekiyor. Çünkü en derinde, ÖLÜM KORKUSU yaşıyoruz. Sadece tekrarlayacağına dair bir beklenti dahi, hayatın ve iş yapma biçimimizi uzunca bir süre değiştirecektir.
Sonuç: İnsanlar daha çok online eğitim alacak, sanal ortamlarda toplanacaklar. Yalnızlaşan insanlar, ev ortamının konforuna alışanlar, aileye daha fazla zaman ayırabileceğini görenler, trafik yüzünden kaybettikleri zamanı yeniden kaybetmek istemeyenler, evden çalışmayı tercih edecekler.
COVID-19 SONRASI HAYAT TAHMİNLERİ
BİO-TECH bundan sonraki en önemli teknolojik gelişme haline gelebilir. 25 yıllık geçmişimize bakarsak, para en çok Amazon, Google, Apple gibi şirketlere akmıştı. Bunlar daha çok tüketim odaklı bakış açısıydı. Kimler ne tüketiyor ve pazarlama stratejileri nasıl yapılmalı buna odaklanıyordu.
Fakat pandemi bizim bakış açımızı değiştiriyor. Pandemiye yaklaşım biçimimiz daha önce de yaptığımız gibi insanları birbirinden ayırmak, evlere kapatmak, hastaneleri organize etmekten ibaret. Ancak hiç birimiz hala bu virüsün dünya çapında nerede olduğunu, nasıl değişim gösterdiğini, kimlerin bağışık kimlerin riskli olduğunu anlamak için uğraşmıyoruz. Halbuki bunu yapabilecek biyo teknoloji oluşuyor. Ancak bunu dünya çapında uygulayamıyoruz, şimdilik.
Pek çok şirket, bu alana yatırım yapacaktır. Evde kendi başımıza antibody, kan testleri yapabilecek kitler satışa çıkacaktır.
İNSANLARI FARKLI SINIFLANDIRABİLİRLER
Anibody, yani bağışıklık kazanmış olanlar ve olmayanlar diye iki gruba ayrılabilirler. Özgürlük bile buna bağlı olabilir. Örneğin bağışıklık karnen varsa, yeniden işe dönebilir, seyahat etme özgürlüğünü kazanabilirsin gibi…
Apple ve Google gibi şirketler çoktan telefonunuza birer app yükleyerek, bulunduğunuz ortamda virüs taşıyan biri olup olmadığını söyleyebilecekler. Şu anda bu araştırma ve çalışmayı yapıyorlar. Elbette bu kişinin kimliği belli olmayacak ama ortamın riskli olduğuna dair uyarı alabileceksiniz.
ONLINE ALIŞVERİŞ ÇOK DAHA FAZLA TERCİH EDİLEBİLİR
Sosyal ilişkiler yeni nesilde biraz daha zayıf kalacaktır. Bunun öğrenilmesi gereken bir alan olduğunu unutmamak gerekir. Sosyal zeka, iş hayatında son derece önemlidir. Duygularını kontrol edebilenler, duygusal reaksiyonlarını kontrol edebilenler, çok daha avantajlı olurlar.
Bu yüzden küçük üreticiler sıkıntılı zaman geçirebilirler. Pek çok çalışan, uzun vadeli iş bulmak yerine kısa ya da orta vadeli iş kontratları ile çalışmaya başlayabilirler. Bu, işsizlik sigortası miktarlarını olumsuz etkileyecektir.
KURUMLAR VE ÇALIŞANLARI : DEĞİŞİME ADAPTASYON KABİLİYETİ GELİŞTİRMELİ
İşte bu noktada, yapılan pek çok tahminin ne olduğunun önemi yok. Ya da ne kadar doğru olduğunun önemi yok. Ancak kurumlarda hem liderler, hem yöneticiler hem de çalışanların muhakkak değişime adaptasyon kabiliyetinin artması gereklidir.
Bugün pek çok fütürist pek çok olasılıktan söz ediyor. Bizim yapmak istediğimiz şey ise artık bundan sonra “Nasıl değişiriz değil, değişime nasıl adapte olabiliriz?”dir.
Bunun cevabını bulmalı, bunun için kurumsal kültür değişimi ve adaptasyon kabiliyetini çalışmalı ve öğrenmeliyiz.
İşte bu yüzden, sadece düşünsel ve analitik kabiliyetlerimiz değil, derin duygularımız, duygusal tepkilerimiz ve geçmiş travmalarımız üzerinde çok daha basit ve uygulanabilir, çok daha pratik hakimiyet formüllerini öğrenmeliyiz.