Kundalini ve Uzun Hayat

26 Ekim 2020

Sevgili Dostlarım,

Hepinize Merhaba. Kundalini’nin ne olduğunu geçen yazımda konuşmuştuk. Okumak isteyenler buradan ulaşabilir.

Bu kez, cinsel enerjinin gerçek kullanımının nasıl olduğunu hatırlamaya çalışacağız. Evet, cinseliğin ne kadar ilahi bir güç olduğu, nasıl doğal ve şifa aracı olarak kullanıldığı bizlere tamamen unutturuldu. Ne zaman mı? Aşağı yukarı M.Ö. 4000’li yıllarda çok iyi bilinen ve doruk zamanlarını yaşayan bu sistem, yerini yavaş yavaş ataerkil toplumun, güya erkeği üstün tutan yeni öğreti ve baskıları sonucu yerini pornografik birleşmelere, ayıp yasak ve günah söylemlerine bırakmıştır.

Ne yazık ki, cinsel enerjinin bu denli kötü olarak anılmasının, ayıp yasak ve günah olarak değerlendirilmesinin altında yatan sebep de aynıdır. İnsanların tercih etmemesi gereken, ya da ilahi olmayan taraf, kadının hormonlarının, duygularının hiçe sayıldığı, seksin sadece birer organa indirgendiği, birleşme sırasında yapılan jimnastiğin, göz göze bakışmalardan, ruhsal bağ kurmalardan, kadın ve erkeğin birbirini tamamlamasından uzaklaştırılmasıdır. Aslında, kadın ve erkek, birbirini tamamlayacakken, hatta kadın, erkeğe şifa verebilecekken, kadının becerildiği, kullanıldığı, erkeğin üstünleştirildiği, duygulardan ziyade bağ kurmaksızın belirli bölgelere gösterilen ilgiyle sınırlandırıldığı bir hale bürünmüştür.

Ne yazık ki, bu öğreti ve alışkanlık, zaman içerisinde erkeğin de küçülmesine sebep vermiştir. Bu devirde artık, erkekler de kadını tanıyamıyorlar. Onlara yeterli gelemiyorlar. Erkek olmayı sadece sünnet olmakla elde ettiklerini sanabiliyorlar. Bu şekilde alkışlanıyorlar. Bir performans olması gerekiyorsa, bunu süreyle orantılı sanıyorlar. Oysa ki erkeğin yataktaki başarısı sadece erkeğe bağlı değildir. Kadınla erkeğin birbirlerine verdikleri elektrik, enerjilerin birbiriyle uyumu, sadece bedensel değil, duygusal, zihinsel, düşünsel, ruhsal, astral pek çok boyuttan birbirleriyle oyun oynayabilme yeteceğine bağlıdır.

Elbette zaman içinde, erkeğin sadece boşalarak tatmin olduğu, boşalmadığı zaman, bir orgazm yaşayamayacağına ya da yarım kalacağına dair bir inanış oluşmuştur. Artık erkek de kendi yükselişini, gençleşmesini, sağlığını, ermişlik yolundaki yürüyüşünü cinsel enerjisini yükselterek yani bedeninde kafasına beynine çıkartarak sağlayabileceğini ve bunun onu daha erkeksi, daha güçlü, kadının gözünde daha saygın, daha güvenilir yapacağını, daha yüksek ve uzun hazlar ve orgazmlar yaşayabileceğini unutmuştur.

Erkek, kadını bugün meta olarak görüyorsa, tecavüzler, pedofili hastalığı arttıysa, sapkınlıklar normalmiş gibi uygulanmaya çalışılıyorsa, bunların ardında boşalarak orgazm olmak ve kundaliniyi çöpe atmak olduğunu, bilinci düşük seviyede tuttuğu için erkeğin daimi olarak bastırmak zorunda kaldığı gizli korkuları, suçluluk ve utançları ile sevgisiz ve bağsız bıraktığı bir gerçektir.

KADİN DEVİRLERDE KUNDALİNİ

Eski devirlerde, kadınlar bilgeydi. Bilge kadınlar, cinselliği birbirlerine öğretirlerdi ve kadın, erkeğin eğitmeniydi. Kadının en önemli gücü, cinsellik yaşanırken, sevmeyi, sevilmeyi, şifalanmayı, gençleşmeyi ön plana almalarıydı.

Bunun için eşler, birleşmeden önce, birbirleriyle mini bir ritüel uygularlardı. Birbirlerine bakar, göz göze gelir, birbirlerinde sevdikleri şeyleri tekrar ederlerdi. Dokunur, sarılır birlikte yüksek benlikleri yani Rabb’leri ile birleşerek dua ederlerdi.

Daha sonra ön sevişmenin çok uzun olduğu, ve birbirlerine dokunurken cinsel enerjilerini bedenlerinde üst bölgelere çıkarttıkları bir yol izlerlerdi. Hala bugün bile doğru ve düzgün Tantra okullarında, çiftlere kundalinilerini bedenlerinin üst bölgelerine taşıma egzersizleri verirler. Öyle zannedildiği gibi, toplu seksler, yok birleşme pozisyonları öğretilmez. Zaten bu, Tantra ve kundalininin amacına ve ruhuna kesinlikle aykırıdır.

Yapılması gereken şey, sadece eşlerin birbirinde ve kendi bedenlerinde cinsel enerjilerini takip edip hissedebilmelerini, ve birbirlerini yükseltebilmelerini sağlamaktır. Aynı anda, gerçekten çok yüksek uyumlu çiftlerde bu yükseliş kendiliğinden olduğu zaman da nasıl bir terapi izlemeleri gerektiğini öğretmekti. Çünkü alt 3 çakrada gizlenip yuvalanmış korku suçluluk ve utanç gibi duygulara ait tüm olaylar kendilerini göstermeye başlarlar.

ŞİFACILAR

Bir de şifacılar vardı. Spiritüel Mısır okullarında, Hint okullarında ve uzakdoğu kültüründe, bu öğretiyi takip edenler, bir eşleri olmasa dahi, kendi başlarına cinsel enerjilerini nefes yoluyla yukarıya çıkartarak, bu kez arınmak ve ermişlik mertebesine yükselmek için uğraşmışlardır.

Bir de şifacılar vardı. Bir savaşçı erkek, yaralandıktan sonra bedenen iyileştiğinde, o devirde psikolojik olarak son derece yaralanma ve hayat enerjisini kaybetmiş olarak evine geri dönerdi. O devrin manastırlarında, kadın rahibeler, o erkekleri alırlar, kendileri cinsel birleşme yaşamadan, ki hatta onlara birleşmek yasaktı çünkü o zaman erkek boşalır ve tedavisi çöpe giderdi) onun kundalinisini elleri ve 3. Gözüyle aktive ederem yukarı çıkartırdı. Bu erkekler birkaç kez gelip gittikten sonra kundalinileri kalbe ve beyne çıkabildiğinde, hayat enerjilerini tamamen geri kazanırlardı.

KUNDALİNİ SONSUZ DEĞİLDİR

Eğer sürekli mastürbasyon yapıyorsa bir erkek, ve boşalıyorsa her birleşmesinde,

  1. Hayat enerjisini sokağa atar. Ve atılan kundalini bir daha geri kazanılamaz. Kundalini bittiğinde, yaşlanır ve ölür
  2. Eğer kadın ya da kendisi istemediği takdirde boşalmıyorsa, kadın tarafından çok büyük saygı görmeye başlar. Bu tip bir erkek kendi hayatına da kadına da hakimiyet kurabilir. Ancak bu iyi manada, sevgi dolu bir hakimiyettir.
  3. Kundalini kadınlarda regl döneminde rahim örtüsü ve yumurtayı atarak kaybedilir. Bu yüzden, kanamanın bitmesi, yani menopoz, bir kadın için doğurganlığı bitirmek olsa dahi, kendi gençlik ve hayat enerjisini, ömrünü uzatmak ya da daha sağlıklı geçirmek adına önemli bir mekanizmadır. Allah’ın kadınlara sunduğu bir lütuftur, bilgeliktir.
  4. Kadın, eğer kundaliniyi sürekli yukarıya çıkartıyorsa, kanaması yavaşlayacak ve yumurtaları daha uzun süre aktif ve genç kalacaktır. Bu da ayrıca Allah’ın kadınlara tanıdığı bir lütuftur. Bu kadim öğretiye göre, bu şekilde inanılır ve ömrü uzattığı düşünülür.

Sevgilerimle,
Seda Diker