Neden Ölmek Zorundayız?

14 Kasım 2020

Sevgili Dostlarım,

Hepinize Merhaba. Sizlerle Dr. Joe Dispenza’ya sorulan bir soruya verdiği cevabı çeviri yaparak paylaşmak istedim. Keyifli okumalar diliyorum.

SORU: Eğer kendi kendimizi sadece düşünce ve duygularımızı değiştirerek şifalandırabiliyorsak, neden ölüyoruz?

CEVAP: Bunu hem ruhun hem de spiritüel filozofinin bakış açısından cevaplayalım. İnsanlar genetik bir programda oldukları için ölürler. Eğer tamamiyle her anınızı AN’da kalarak yaşayabilseydiniz, yani tüm dikkatiniz, odağınız ve enerjiniz AN’daki sahneye aksaydı, bu genetik programın dışında kalacaktınız.

Ancak bedenleriniz tahmin edilebilir bir geleceğe programlanmıştır. Neden? Nörolojik ağlarınız bu şekilde yazılmıştır. Geçmişinizde yazmış olduğunuz programı yeniden yeniden gerçekleştirmek için çalışıyor beden. Yani, bir başka deyişle, ÖLÜME koşuyorsunuz. Ve bu bilinç, bedendeki tüm genlere sinyal yolluyor.

Sabah her zamanki gibi uyanmak, e-maillerinizi kontrol etmek, sosyal medyaya bakmak, aynı ortamlarda aynı şeyleri yapmak, ve sonra bir anda işler bitince eve dönüp AN’da kalmak hiç de doğal değildir. Bu beyninizde oluşmuş nörolojik ağlara da aykırıdır. İnsanlar, özgür iradelerini kaybeder. Çünkü program daha baskındır. Onun kölesi olurlar.

Sadece AN’da kalabilirseniz, özgür iradeniz, nörolojik ağların dikte ettiklerinden daha güçlü hale gelir. Ve zaman çizgilerinde paralel gerçekliklere geçebilirsiniz.

Şunu biliyoruz. İnsan bedeninde Ölümsüzlük Geni denen bir şey var. Her an, o geni aktive edebilirsiniz. Öyleyse bunu nasıl yapacaksınız?

YAŞAMAK ARZUN, ÖLÜM KORKUNDAN DAHA KUVVETLİ OLMALI.

Formül bu. Eğer bir ölümsüzlük geni varsa, onun seçilmesi ve aktive edilmesi gerekiyor.

İnanın ya da inanmayın, tarihte ölümsüzlük genini aktive edebildiği kanıtlanmış kişilikler vardır. Ölümü yenmiş spiritüel yükselmiş üstatlardan bahsediyorum. Yıllar önce bir kitap okumuştum. Adı: “Yükselmiş Üstatların Yaşam ve Öğretileri”. Baird T. Spalding bu kitabı yazmak için Himalaya’lardaki yükselmiş üstatları incelemeye gitmişti. Ben bu kitabı 3 kez okudum. Çünkü bu masterlar ışınlanabiliyorlar, aynı anda iki yerde birden görünebiliyorlar, zamanı by-pass edebiliyorlardı.

Kitabı okuduğumda şöyle düşünmüştüm: Demek ki bir şeyi öğrenebilmek için, benden önce aynı yolda yürümüş insanlar olmalı ve onlar kendi deneyimlerine bakarak öğretmelilerdi. Bu adamlar enerjilerinin frekansını çok yükseltmişlerdi, ve bu enerji onların hipofiz bezlerine oturmuştu. Tüm tablolarda tasvir edilmiş olan ermişlerin başlarının üzerindeki ışıktan hareyi hatırlayın.

Yani, bu kişilerin İlahi Var oluşları, insani varlıklarından daha büyük daha kuvvetli hale gelmişti.

O zaman, şunu bilelim. Ölümsüzlük geni sinyal almak zorundadır ve bu sinyali kimyasal şekilde alamaz. Teoretik olarak sadece elektromanyetik formda almak zorunda. Maddeden daha kuvvetli ve yüksek bir frekanstır elektromanyetik frekans.

Araştırmaların sonuçlarına göre, hücrelerimizin etrafındaki alıcılar, sensörler, kimyasal (ilaç vs.) uyaranlara kıyasla, elektromanyetik dalgalara tam 200 misli daha fazla açıktır.

Doğa hiçbir şeyi boşa tutmaz. Harcamaz. Kocaman beyinlerimiz ve DNA larımız var. DNA larımız bizim koca bilgi konteynerlerimizdir. Ancak biz hala onun içine giremedik. Eğer genlere yolladığımız sinyaller, UYUMLU (sevgi, şefkat, güven gibi duygularla bezenmiş) elektromanyetik sinyaller olursa, korkuyu değiştirme gücü olur. Bu masterlar, işte ölüm korkusunu gözleri kapalı şekilde geçebilmiş kişilerdi. Fakat bir öğretmene ihtiyaç duymuşlardı. Aynı köprüyü kendilerinden önce geçebilmek birisi…

ÖLÜM SONRASI

Eğer ruh, hala aynı hatalı (sevgiden olmayan korkuyla olan). Seçimleri yapmaya devam ediyorsa, bedeni eskitip ayrılmak zorunda kalıyor. Ve öldükten sonra tüm hayatını ve seçimlerini yeni baştan izlemeye başlıyor. Eğer tekrar tekrar aynı seçimi yapmışsa, bu kez yeniden doğup farklı bir seçim yapmayı hatırlamaya çalışacak.

Eğer hayatınızın tek bir AN’ında tek bir AN’da farklı bir sevgi dolu seçim yapmaya karar verir de bunu yaparsanız, deneyiminiz değişecek ve bu da genetik kodunuzu da değiştirmeye başlayacaktır. İşte bu, ruh için gelişim demektir. Bir bilgiyi, bilgeliğe çevirmeyi başarmıştır. Ve bunu artık her daim kendi bünyesinde tutar. BİRLİK bilincine ekler.

Fakat ruh, geride kalan diğer sevgisiz seçimlerini de düzeltmek zorundadır. Eğer hayatın rutininde kaybolursa, ego hayatı ve seçimlerini devralır. Eğer insan bu şekilde tekrar tekrar yaşamaya devam etmeyi seçerse, bunda da özgürdür. Bu şekilde istediği kadar yaşayabilir tekrar edebilir.

Sonsuzluk çok uzun bir zaman, öyle değil mi?

Eğer bundan kurtulmaya karar verirse ruh, o zaman farklı paralel zaman dilimlerine bakmaya başlar. Ve paralel gerçekliklerde, zaman dilimlerinde ruh, farklı seçimler yaparak enerjisini yükseltmeye başlar. Yükseldiğinde bu ruh artık bedenini bırakmadan istediği zamana, mekana, boyuta geçebilecek hale gelir.

Yani ölmek zorunda değildir. Zaten yaşlanmayı da durdurmuştur. Aynı anda 2 yerde de olabilir. İşte bu gerçek özgürlüktür.

Her birimiz, farklı genetik kodlara, frekans seviyesine ve bilgelik seviyesine sahibiz. Bu yüzden herkes birbirinden çok farklı hayat hikayeleri yaşar. Birbirine bakarak etkilenmesi gerekmez. İşte bu yüzden, hepimiz için içinde bulunduğumuz AN en değerli andır. Çünkü bir değişim, bir yükseliş seçimi yapmak için elimizde sadece şimdiki AN vardır. Buna boş vermek de bir seçimdir.