Anne Olmak İstiyorum– Danışan Hikayeleri – 3

29 Mart 2020

Sevgili Dostlarım,

Hepinize merhaba. Artık biliyorsunuz. Her birimizin bilinçli düşünerek dışına çıkamadığı kısır döngüler var. Onlar, vücudun otomatik pilota attığı bazı düşünce, nöropeptid, hormon, duygu ve duygusal reaksiyon olarak yaptığımız davranışlardan oluşuyor. Bunun içinden düşünerek ya da bunu anlayarak çıkamıyoruz.

Sadece, duygularımızı sökerek, reaksiyonlarımızı yapmayı keserek bu döngüyü kırıp içinden çıkabiliriz. Sadece o bile yetmez, pozitif duygusunu ustaca yerleştirerek yepyeni ve arzu ettiğimiz bir program yazmalıyız.

ANNE OLMAK İSTİYORUM

Karşımda oturan tatlı kadın, bana ekrandan yeni basılmış kitabımı gösteriyordu. “Artık Anne Olmak İstiyorum”

Şartlar gereği karantina günlerinde online program zoom üzerinden yaptığım bu seansta, transı çok hafif tutmalı, daha başka bir teknik kullanmalıydım. Elbette ben de 30 Günlük Duygu ve Düşünce Değişimi programımı tercih ettim.

Genç kadın bana gülümseyerek dedi ki: “Seda Hanım, bu kitabınızı almak istemedim. Çok kaçtım. Ama bir arkadaşım alıp bana hediye etti. Yine kurtulamadım. Okuduktan sonra sizi aramaya karar verdim. Çocuk olması için denemeler yapıyoruz. Ancak başarılı olamadık.”

DÜŞÜNCE SÖKMEK – DUYGU SÖKMEK

Bir otomatik program, kendini saklamayı sever. Siz bazı düşüncelerinizin korkularınızın farkında olursunuz ancak bütünün değil. İşte bana düşen görev, bu gizli halkayı bulmak ve yerine nasıl bir halka yerleştireceğimi tespit etmektir.

Bu sadece tek seanslık bir işlemdir. Daha sonrasında duygu ve düşünceleri sökmek ve bir daha tetiklenmeyecek şekilde yakarak dönüştürmektir.

İlk etapta düşünceler, o düşüncelerin getirdiği tercihler, davranışlar, deneyimler ve duygular çemberi üzerinden çalışmaya başladık.

KENDİNİ DEĞİŞTİRMEZSEN, HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEZ

Kendin dediğimizde neyi kast ediyoruz? Elbette bilimin son dönemde üzerinde durduğu ve artık kimliğimizi oluşturmaya başlamış bir takım alışkanlıklarımızdan bahsediyoruz. Nöroplastisite biliminin formülize etmeye başladığı bazı dönüşüm teknikleri var. Onlara göre;

  1. YARGILARIMIZ
  2. EGO DAVRANIŞLARIMIZ
  3. DUYGULARIMIZ

Bizim kişiliğimizi oluşturmaya başlıyor. Oysa ki bunların pek çoğu negatif. Aslında gerçek kişiliğimiz ve kimliğimiz YARATICILIK alanımızdan gelmeliydi. Bize Allah tarafından bahşedilmiş o çok özel ve kişisel yetenek ve bilgimizden gelmeliydi. Ve biz hayatımız boyunca onu arayıp bulmalı ve geliştirmeliydik. Onun verdiği doygunluk hiçbir aktivitede bulunamazdı.

Gel gelelim, bizler otomatik pilota düşer düşmez, bu 3 maddeyi değiştirmeden programdan ve kısır döngüden çıkamıyoruz.

ARTIK ÖZÜRCE YAŞAYAMAM

Karşımdaki güzel kadın, 30’lu yaşlarında evlenmiş, ve çok mutlu bir evliliği olduğu için artık bir evlat sahibi olmanın vaktinin geldiğini düşünüyordu. Ancak biz çalışmaya başladığımızda, gerçek düşüncelerinin bunlar olmadığını keşfettik.

Ne yazık ki otomatik programların yargı ve düşünceleri, gündüz vakti ve mantıklı haldeyken ortaya çıkmazlar. Sadece gece uyurken ya da yeni ayılırken kendilerini saklayamaz ve görünürler.

Onun tek mantığıyla söyleyebildiği, kayınvalidesi ve annesi ile çok sıkı ilişki içinde kalmak zorunda kalacağı ve bunu istemediğiydi. Evet, bir torun olduğunda, biz Türk aileleri, muhakkak annenin işine burnumuzu sokarız. Ancak bu genç kadın, bu durumdan çok rahatsız olacağını düşünüyordu. Üstelik sebebi bilinmiyordu. Görünürde, kayınvalidesi de annesi de onu çok seviyordu.

HAYAT BİTER

Ancak çok ilginç bir şekilde, yaptığımız çalışmada genç kadının ergenlik yıllarından bir anıya gittik. Ve bu anıda genç kız, sevdiği bir erkek arkadaşıyla görüşüyor. Ancak annesi çok sıkı ve bundan haberdar olur olmaz, genç kızı ev hapsine alıyor. Her şeyine el koyuyor. Ne telefonla, ne mektupla ne de dışarda görüşmesine izin veriyor. Sert bir şekilde dayak atıyor ve sadece okula gitmesine izin veriyor. Onu da çok fazla kontrol ediyor.

Ne yazık ki, o andaki kızın içine girdiğimizde, onun annesini asla affedemediğini ve ondan her ne pahasına olursa olsun, uzak durmak istediğini görüyoruz. Ancak o da yeterli değil. Sonradan, annenin düşüce alanına girdiğimizde, genç kıza yüklediği bilgiler olduğunu buluyoruz. Ve o düşünceler çok sıkı genç kadının bilinç altına gömülüyor.

Neden mi?

Bilinçaltı ve otomatik programlar çok yüksek korku, suçluluk, öfke, keder, kaygı, utanç gibi duygular eşliğinde, ve tek bir mekana ve kişiye uzun süre odaklanılarak, tekrarlarla oluşur. İşte bu yüzden…

Annenin verdiği subliminal mesajlar şunlardı:

“Hata yapmandan korkuyorum”

“Sevişirsen hayatın biter”

“Dikkat et. Kendini bir erkeğe bağlama. Hayatını kazan ve özgür ol. Çocuk olursa istediğin zaman çekip gidemezsin. Sen varsın diye ben de babanı bırakamadım.”

BU PROGRAMDAN SIYRILMAK

Böyle bilinçaltı kayıtları her zaman kendini gizler. Ancak bu teknikle ortaya çıktığı zaman, otomatik programa atılırken hangi tercih ve davranışlara mal olduğuna da bakmak ve her gün ısrarla çalışmak gerekir. Bu örnekte genç kadın cinsellikle ilgili haz alma sıkıntısı da yaşayabilirdi, iyi bir eş bulmakta da zorlanabilirdi. Kötü ve evlenilmeyecek erkeklere bağımlı da kalabilirdi. Ancak bu örnekte, genç kadın sadece çocuk yapmakta zorlanıyordu.

GENÇ KIZ YETİŞTİRMEK

Genç kız yetiştirmek bir sanattır. Lütfen kızınız varsa, onu cinsellik üzerine korkutmadan, sevgiyle, kısıtlamadan eğitin. Her şeyi konuşun ya da konuşabileceği bir uzman bulun. Bu çok ama çok önemlidir. Yoksa siz de verebileceğiniz hasarın altından kalkamaz, ömür boyu vicdan azabı çekersiniz.

Bizde neredeyse her tip aile, kızının bacaklarını ne zaman ve kime açacağı üzerine eğitim verir. Bunları açık değil çoğunlukla alt yazılarla verir. Ve her türlü kısıtlama da korkuyu da bu yüzden bilinçaltına eker.

Ancak, bir kızın evlenmeden cinsellik yaşaması, bilinçaltına ektiğiniz o korkunç programların ömür boyu esiri olması kadar kötü müdür?

Bunu değerlendirmek ve düşünmek gereklidir.

Sevgimle,
Seda DİKER