Ayrılık Acısı Nasıl Geçer?

3 Ocak 2021

Yaklaşık 2 ay 3 gün 8 saattir ayrıydılar. Kafasından geçen bu cümleyi fark ettiğinde kalbi acıyla sıkıştı. Saate varıncaya kadar nasıl sayabiliyordu? Beyninin bir köşesi onu asla unutmuyordu. Bir saniye dahi düşünmeyi kesemiyordu. Arkadaşları kaç kez ona  “Düşünmeyi bırak artık” diye konuşma yapmışlardı. En yakın kız arkadaşlarının artık kendisinden kaçmaya başladıklarını görebiliyordu. Onlara da ayrıca küskündü. Kırılıyor ancak fazla bir şey söyleyemiyordu. Çünkü artık en yakın kız arkadaşlarının kafası, ayrılık öykülerini ve adamın hala ne yaptığını dinlemekten şişmişti.

Düşünmeyi nasıl kesecekti? İşte burası önemliydi.

“Gelin de siz kesin. Bakalım, yapabiliyor musunuz?” diye söylendi. Ancak artık aklının bir köşesinde onu tutmaktan beyninin kısmen çürüdüğünü hissedebiliyordu. Öte yandan artık günlük işlere konsantre olabiliyordu. Gülümseyerek başını iki yana salladı. Epeydir ilk kez gülümsüyordu. Günlük işleri yapabilir hale gelmek de önemliydi elbette. Günü kurtarıyordu evet, ancak hep hüzünlüydü. Sürekli bir durgunluk, sanki başına çok kötü bir şey gelmiş de şanssızlık olmuş gibi bir halde dolanıp duruyordu.

PİŞMANLIK

Öyle çok şey için pişmandı ki… Hele o sonun başlangıcı olan günde yaptıkları, genç kadının aklını hala kurcalıyordu. O son mesajı atmayacaktı mesela. Bu adam kontrol edilmeyi sevmiyorum diye ellibin kez uyarmıştı kendisini. O mesajı atmamalıydı. Mutfağa doğru ilerleyerek ayaklarını sürüdü. Güzel bir kahveye ihtiyacı vardı. Hem de yanında enfes bir çikolata ile.

Kahve makinasının düğmesine bastığında, kaşlarını çattı. “Hayır, bu doğru değil. Kaç kez onun dışarda arkadaşlarıyla buluşması sırasında farklı ve güzel kadınlarla flört ettiğini, gülüştüğünü hatta bir tanesiyle WhatsApp’ta hala yazıştığını gördüm. Ben ona nasıl güvenebilirdim ki? Ayakta mı uyusaydım?”

Kahvesini fincana döktü. Mutfaktaki minik yuvarlak masanın hemen yanıbaşındaki iskemleye çöktü. Canı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Pandemi gereği evden çalışması bekleniyordu ancak bilgisayarı kendisine bakıyor, o bilgisayara bakıyor, bir türlü başlayacak gücü bulamıyordu.

“O mesajı atmasaydım, kesin hala ilişkimiz devam edecekti. Köpek gibi pişmanım. Gerçek bu. Köpek gibi pişmanım.”

Telefonuna göz ucuyla baktı. Zaten cihaza her baktığında yüreği kabarıyordu. Ya ondan bir mesaj gelmiş mi diye umut ediyor, ya da iş yerinden telefon almaktan çekiniyordu. Şu anda kafasını toplamak öylesine zordu ki. Yine de iyi ki kafasını meşgul edecek bir işi var diye şükrediyordu.

ONA YENİ HALİNİ GÖSTERME İHTİYACI

2 aydır neredeyse her gün, bütün hatalarını gözden geçiriyordu. Evet, hemen hemen hatanın kendisinde olduğuna emindi. Ne demişti annesi?

“Kızım sen hiç bir erkekle anlaşamazsın. Çok dik başlı ve çok sertsin.”

Acaba ne yapmıştı? Kafasını kurcalıyordu. Ancak göz göre göre de kandırılmak istemiyordu. İçi buna izin veremiyordu. Ona hem öfkeliydi hem de deliler gibi özlüyordu.

Hem pişmandı tüm yaptıklarına, hem de hala ceza vermek, onu pişman etmek ve canını acıtmak istiyordu.

Ancak bu zamana dek, kendisiyle ilgili çok şey keşfetmişti. Bir ilişki koçuna devam ediyordu. Ancak duygularıyla tam bir çözülme yapamadıkları için, sadece konuşmak ile bir yere kadar ilerleyebilmişlerdi. Evet, onu arkadaşlarına anlatmak yerine yaşam koçuna anlatmak daha iyi gibiydi. En azından tarafsız bir göz neyin doğru olduğunu ona gösterecek soruları sorabiliyordu. Fakat duyguları taş gibi yüreğinin ortasına çöreklenmiş gitmek bilmiyorlardı.

Kendisiyle ilgili farkındalıkları artmıştı. En çok da, annesinin babasını kontrol etme biçimini kopyaladığı kesindi. Evet, bu ilişkide, kendisi de annesi gibi davranmıştı. Annesi aldatılmış ama yine de evlilikten kopmamış, bunun yerine kocasını kontrol etmeye çalışarak hayatta ve güvende kalmaya çalışmıştı. Onun yöntemlerini hala uyguluyor oluşu, hatta annesine benzemiş oluşu bile genç kadını şaşırtıyordu.

“Anneme benzemek istemiyorum” diye söylendi. Aslında ceza vermek ve suçlayıcı davranmak da annesinden öğrendiği bir şeydi. İyi de, bunu yapmadığında onu affetmek gerekiyordu. Zorla affedemediği için de kalbinin ortasına kocaman bir kaya oturmuştu.

“Affet onu” diye fısıldandıkça, genç kadın daha beter oluyordu. Bu kez o suçlu değilse, kendisi suçlu olmak zorundaydı çünkü.

İşte bu yüzden bir başka pişmanlığı da ortaya çıkmıştı.

“Keşke o zamanlar annemi taklit ettiğimi biliyor olsaydım. Ama artık yapmayacağım. Artık asla yapmayacağım. Hatta ona bir mail yazayım. Uzun bir mail. Ve yeni halimi göstereyim. O da görsün, benim nasıl değiştiğimi.”

Ve heyecanla bilgisayarını eline aldı. Kalbi büyük bir gümbürtüyle atıyordu şimdi. Ona neler yazabilirdi? Elbette ki aralarında neler yaşandığını anlatarak başladı. Kısa tutmaya çalıştıkça mail uzuyordu. Sen öyle demiştin, ben bunu hissetmiştim, sen böyle yapmıştın, ben de buna kırılmıştım. Ama biliyorum ki hatalar yaptım. O mesajı atmamalıydım. Artık seni affediyorum. Kendimi de affediyorum. Çünkü artık ben eski ben değilim” kıvamında ama çok çok uzun bir mail hazırladı.

NASIL AFFEDERİZ?

Oturduğu yerden, uzun uzun yazıya baktı. Boş gözlerle yeniden okudu. Ancak artık beyni almıyor gibiydi. Gönder tuşuna bassa mı basmasa mı emin olamıyordu ama hayatını özeti şu anda karşısında duruyor gibiydi.

Pişmanlık her aman zıt kutuplu bir duygudur. Affetmesi en zor kısım burasıdır. Bir insanı pişman etmek, eğer senin için ceza vermek ise, sen pişmanlık duymaktan korkuyorsun demektir. Yani hem pişman olmak hem de pişman etmek aynı egonun zıt kutbudur. Her iki tarafta da bir savunma mekanizması geliştirirsin.

Suçluluk, pişmanlık, utanç ve vicdan azabı,  kişinin kendisine olan kızgınlığıdır. Ve başkalarını suçlayanlar da aslında kendini suçlu gören ancak bunu kabul etmeyi ya da bununla başa çıkmayı reddeden kişilerdir. Bu yüzden dış dünyayı affetmeye çalışırlar ve belki de kendini affetmeye hazırlanıyorlar.

Ancak affetmek, karar vererek yapabileceğiniz bir şey değildir. Af, bir oluş halidir. Kendiliğinden gelmelidir. Af durumun kendiliğinden gelmesi için bu saydığım tüm duyguları boşaltmış olman gerek.

Yani, herkesin söylediği gibi,

“Onu affet, ve yüklerinden kurtul” cimlesi uygulanamaz. Çok zordur uygulanması. Çok zaman alır. Sen karar verirsin, ve beden, beyin, hormonlar, terse çalışmaya devam ederler. Duygular tavan yapar. Ancak davranış biçimini düzeltirsen, biraz olsun başlangıç yapmış olursun.

Hazır olmadan bir insanı zorla affetmeye kalkıştığında ve duygusal bir çalışma yapıp alt yapı sağlayamazsan, bu kez öfken kendine yöneleceği için, eğer cezacı bir egon varsa, muhakkak dönüp dolaşıp kendini cezalandırmaya başlar. Ve hayatında tuhaf aksilikler oluşmaya başlayabilir. Bu tip derin bir çalışma yapmadan affedişler, farkında olarak bu süreci yaşamanızı da gerektirmektedir.

DÜŞÜNMEYİ KESMEK İÇİN BİR YÖNTEM

Öyleyse, düşünmeyi durduramayanlar için, evde uygulayabileceğiniz bir yöntem veriyorum.

Her sabah ve her akşam sadece yarım saat kendinize onu ve biten ilişkiyi düşünme izni verin. Ve bir defter edinin. 21 gün boyunca bunu yapacaksınız.

  1. Gün: sabah ilişki, bitiş, pişmanlıklar, suçluluklar, suçlamalar, mesajlar aklınıza ne geliyorsa düşündüklerinizi yazın.
  2. Bu düşündüklerinizin duygularını listeleyin
  3. Her bir duyguyu tek tek topraklayın.
  4. Topraklamayı baştan okuyun. Önemli cümlelerin altını çizin.
  5. Aslında neye kabul veremediğinizi bulun.
  6. Ve bu kabul veremediğiniz şey her olduğunda hayatın içinde hangi ego davranış biçimlerine başvurduğunuzu listeleyin.
  7. O egoları yakmaya başlayın.

Gün içinde, aklınıza bu ilişki her geldiğinde

“Akşama düşüneceğim nasıl olsa şimdi işime bakayım” diyerek kendinize hatırlatma yapın. Bir iki gün bunu yaptığınızda beyniniz adapte olacak. Ve akşama yine aynı çalışmayı tekrarlayın.

  1. Günün sonunda, artık yazmayı bırakın ve meditasyon ve olumlama çalışmaları yapmaya hazır olun. Olumlama için de sizlere bir çalışma önereceğim.

Yazı dizimi takipte kalın.

Sevgilerimle,

Seda Diker