Duygu Bilgelik Okulu

28 Kasım 2020

Sevgili Dostlarım,

Hepinize Merhaba. Duygularınız bilgelik derecenizi anlatır. Siz ne kadar her şeyi analitik bir zihinle öğrenseniz, okusanız, uyguladığınızı düşünseniz bile, birisi çıkar ve size kötü davranır. Bir anda ona sinirlenip tırnaklarınızı çıkartabilir, öfkeyle, kırgınlıkla hareket edebilir, küsebilir, ceza vermek isteyebilirsiniz. Zaten en çok da bu kısım bizi zorlamıyor mu?

AFFET, DEĞERİNİ BİL, ANDA KAL… İYİ DE NASIL?

Oysa ki sosyal medya da dahil olmak üzere bu konu üzerinden gerek YouTube gerekse internet sitelerinde pek çok bilgi kirliliği dolaşıyor. Örneğin hemen herkes, size “AFFET” diyor. Yanlış mı? Doğru. Affedemezsen, o olayın ya da kişinin senin üzerindeki negatif duygusunu hala taşıyor olacaksın.

Ancak, sıkıntı şu ki, sen kendi bilinçaltında taşıyor olduğun DEĞERSİZLİK duygusunu tam olarak temizleyemezsen, bu kez, EZİK hissedeceksin. Sınır çizmeyi öğrenmediysen, hayır diyemediğin insanlar hala varsa, bu kez, herkes sınırlarını ihlal edecek. Kilo alacaksın. Hala ilişkilerinde fazlaca taviz verecek bir türlü narsistik kişilerden, ya da sana sırt yaslayacak ve sana karşılığında aradıklarını vermeyecek bir partner çekeceksin.

Eğer, değerliyim diye, alttaki korkularını, SUÇLULUK ve UTANÇ duygularını iyice inerek, duygularını söküp tohumlamadan, kilit taşını bulup yakmadan, ve bunu defalarca sınavdan geçip bilinçli olarak egolarından kaçınarak perçinleyemezsen, bu kez değerli zannettiğin anlarda KİBİRLİ olacaksın. Kibir, kendini OLMUŞ zannetmendir. Başkalarından çok daha ileride olduğunu, herkesin aslında güçlü bir yanı olduğunu görmezden gelerek, herkese haddini bildirmek, onlardan uzak durmak, bazı özellikleri aşağılamak, ya da Allah’ın otoritesine baş kaldırmak ya da bilinçsizce onunla itişmek üzerine hayatın donacak. Her şey mükemmel ama neden hala hayatımda istediklerimi elde edemiyorum diye merak edeceksin. Kibirin bir zararı daha, senin harekete geçerek kendini görmeni ve değiştirmeni engelleyerek seni hareketsiz kılacak.

ÖLÜM/YAŞAM KORKUSU VE BEDEN

Eğer cinsellikten kaçıyorsan, ayıplar, yasaklar, günahlar ile büyüdüysen, cinsel enerjinin bedeninden yukarıya çıkartılması gerektiğini anlamaya zamanın yetmeyecek. Kimi zaman bedeninin içine girememiş olacaksın. Bu tip bir kişiysen, yemek yemekle, alışverişle, titizlik düzen ve simetri ile ilgili takıntıların gelişebilir. Bu takıntıları normal zannedebilirsin. Ancak değildir. Hatta son derece hastalıklara bedenini açma potansiyeli vardır. Çünkü beden tam olarak SEVİLMEK ister. Bedeninden utanmayı öğrendiysen, bu kez hayata tam olarak adapte olamazsın. En derinde ÖLÜM/YAŞAM korkun duruyordur.

Eh, ölümden herkes korkar deyip geçmeyin. Bunu düşünüp kaygılanarak geçirdiğiniz her saniye, bedeninize bağışıklık sistemini düşüren komutlar verir. Zaten ölüm korkusu, ölmeyi beklemek demek değildir. Yaşamaktan korkmak, yaşamanın her aşamasının güvensiz, tehlikeli, ya da sıkıcı olduğunu düşünmektir. Yaşamdan sıkılmak, an’a odaklanamamak, bunun yan ürünüdür. Sizi arafta bekletir. Herkes size buna rağmen AN’DA KAL diye tutturacaktır. Sanki dipteki bunca ağırlığı beş dakikada atabilirmişsiniz gibi.

EMPATİ MASUM MUDUR?

EMPATİ YAP diyen oldu mu? Hepimiz biliyoruz ki, empatinin bir kısmı bize faydalıdır. Yani ilişkilerinizi yönetebilmek çok önemlidir. Ancak, fazlası bizim hayatımızı durdurur. Bunun da incelikleri vardır. Empatiyi SUÇLULUK hissi ile yaparsak bize faydası olmaz. Hatta başkalarının duygusunu çok fazla hissedersek içselleştiririz. Ve o kişinin hayatını üzerimize almaya başlarız. Yani, onun kaderini yaşamaya başlarız.

Bu sizi şaşırtmasın. Her saniye onunla benzer duyguları hissetmek, kendi içimizdeki henüz temizlenmemiş suçluluk ve utanç ile birleştiğinde, bize bir bilinçaltı kaydı oluşturmaya başlar. Ve süreç bizim de aleyhimize işler. Yani o kayıt bize gerçeklik oluşturmaya başlar.

Bu yüzden, duyguların farkına varmak, bilmek, analiz etmek yeterli değildir. Onları kalıcı olarak temizlemek ve pozitif duyguya dönüştürmek gereklidir. Yani, bir daha asla o suçluluğu hissetmemen gerekir.

İyi de nasıl?

GERÇEK KURTULUŞ NASIL OLMALIDIR? BİR DAHA TEKRAR ETMEYECEK ŞEKİLDE OLSUN

İşte bu kısmı çok önemlidir. Herkes, ta atalarından miras olarak aldığı, anne ve babasını kopyalayarak elde ettiği, yıllarca hissedip egolarına başvurarak perçinlediği hatta beyninde bir nörolojik ağ haline getirdiği onca duyguyu, sanki 2 seansta silebilecekmiş gibi bir beklentiye sahip. Oysa ki bu gerçekçi değildir. Bu konuda benim duygu sökümü ve tohumlama ve kilit taşına inerek o duyguları teker teker yakmak suretiyle dönüştürmek adına yazdığım yazıları okusun. Hatta teslimiyet ve egolarımıza el sürmeden yaşamakla ilgili içinden geçmemiz gereken uzun prosesi okuyarak düşünsün.

Göreceksiniz ki, bu tip bir değişim ve dönüşüm olmadan, diğer metodlar sizi asla kurtarmayacaktır. Duyguların dönüşmesi, uzun süreli ve disiplinli bir çalışma gerektirir. Bana göre bu çalışmaları bir okulu olmalı. Ve her dönemin ya da sınıfın ayrı bir seviyesi olmalı. Seviyeleri belirleyen ana gösterge, yaşamınızda elde edebildiğiniz güzelliklerin kalitesi, ne kadar karanlık barındırdığı, hangi egoları tamamen bırakabildiğiniz, yanarken ne kadar iman gücüne sahip olduğunuz, daha doğrusu, yanma sürenizin uzunluğu, kundalinide hangi aşamada olduğunuz, sevişme biçiminiz, ilişkilerinizin sorun modeli, bereket ve ilk başarısı alanındaki sorunlarınız olmalıdır. Çalışmanızı hangi derinlikte ve hangi ana korku üzerinde yoğunlaştırdığınız da bu konuda bize ışık tutmalıdır.

İnsanların, hayat kalitelerini artırmalarının yanı sıra, duygularını dönüştürmesi ve bunu bir daha yaşamaması, frekans düzeylerini de artırır. Frekans, evrensel bir dildir. Ve karanlıktan ne kadar muaf olabileceğiniz tamamen bu frekansa bağlıdır.

Hayatı cennetvari yaşamak ya da cehennem ateşlerini bu hayatta acılar çekerek, umutsuzluk ya da çaresizlik gibi ölümcül duyguları sürekli bastırmak zorunda kalmak arasında tek fark budur. Bunu isterseniz vicdan diye adlandırın, isterseniz ruhsal bir temizlik… İster dini vecibelerle yapın, isterseniz meditasyonlarla… Ancak sıra değişime ve hayata adapte ederek kurtulmaya geldiğinde, ahireti beklemeyin. Ölmeyi beklemeyin. Bu hayatınızda, bu duyguları teslimiyet kilit taşı, duygu sökümü ve kısa yanma metodları ile değiştirerek kurtulun.

Bunu başarabilirsiniz.

Sebat edin. önemseyin.

Bana sorarsanız, yeni neslin çocuklarına bu yöntemler üniversite aşamasında öğretilmelidir. Ve kalıcı olarak sağlıklı bir gelecek bu şekilde oluşturulabilir.

Sevgilerimle,
Seda Diker