Duygular ve İnsan

15 Ekim 2020

Sevgili Dostlarım,

Hepinize merhaba. Duyguların çakralar ve bilinç seviyesi ile alakasını sizlerle biraz paylaşmak istiyorum. Ben sizlere sürekli “Ayrılık acısını daha hızlı geçirebiliriz” diye mesaj verdiğimde, bana itiraz edenler de oluyor.

“Ama Seda, duygusal olmak da bir insani durumdur. Bırak da duygularımızı sonuna kadar yaşayalım. Organik bir şekilde buradan geçelim.”

Ancak, duygular zannettiğimiz kadar masum değiller. Çünkü her bir duygunun enerji seviyesi ve farkındalık seviyesi vardır. Alt taraftakiler yani düşük bilinçli olanlar, acı verirler. Ve bu kadar uzun süre acı çekmek zorunda değiliz.

UZUN SÜRE ACI ÇEKMEK ZORUNDA DEĞİLİM

Bu doğru. Her bir duygu, ruhunuzun belli bir problemini size anlatır. Ne kadar acı veriyorsa, o denli güçlü bir karanlık parçanı sana gösteriyor demektir. Bu yüzden o duyguyu uzun uzun çekerek sabır göstermek marifet değildir. Bu durum sadece bağışıklık sisteminizi düşürüp sizi depresyona sokacak kadar hayat enerjinizi küçültür.

Asıl marifet ve sabır, bu acının sebebine, kaynağına inerek, duygu sökümü yapmak ve kilit taşına inerek acıyı yakmaktadır. Acıyı yakmak çok daha basit, çok daha kısa ama bir o kadar da özgürleştiricidir. Sonunda ise bize mucizelerin kapısını açar.

YA YÜKSEK DUYGULAR?

Aşırı mutluluk, bir hırsına kavuşmak gibi ya da hedefine varmak gibi yüksek duygular da en az acılar kadar zararlıdır. Yani aslında hiç de organik değildir. Bizi bağımlı kılar. Ve sürekli o seviyeye çıkmaya çalışırız.

Şimdi hayal edelim. Her duygunun bir de zıt kutbu vardı, hatırlayın. Ve bu zıt kutup, normal bir insanın nötr halinden 200 birim yukarıda ise diğer kutbu 200 birim aşağıda olmak zorundadır. Ve cinsel enerjimiz, çok düşük bir duyguda iken orada sürekli kalmayalım diye devreye girerek bizi yükseğe taşımaya başlar. Ancak yükseğe çıktığımızda, bu kez de altı çakralarımıza kundalini uğrayarak tetikler ve bu kez de düşeriz. Ya da korkular utançlar ve suçluluklar yeniden tetiklenir.

İşte bu iniş ve çıkış, eskilerin deyiminde anlam bulur:

“Çok güldük, şimdi birazdan ağlayacağız.”

DUYGUSUZ MU OLALIM?

Asla! Bu durumun çözümü duyguları bastırmak, analiz etmek, yok saymaktı görmezden gelmek değildir. Hem de hiç. İşte o zaman insanlığımızı bırakmış ve robotlaşmış oluruz. Tam tersine, bu iki zıt kutbun aşırı mutluluk ya da aşırı acı kısmı da alt çakralara ait olanlarıdır. Yani kalp çakrasından aşağıda kalan her bir duygu, çok büyük mutluluk dahi verse, aslında diğer ucu korku (kök çakra), suçluluk (şakrak çakra) ve utanç (solar pleksus çakra) duygularına bağlı olduğu için, onlardan kaçabildiğimiz sürece yükselir, sonra yeniden düşeriz. Çünkü gerçek bir temizlik ve kalıcı bir dönüşüm yapılmamıştır.

Ne yazık ki doğayı kandıramayız. Bu yüzden hakiki bir şekilde duyguyu sökerek ve kilit taşına inerek yakıp kalıcı şekilde dönüşüme soktuğumuz bir duygu daha doğaldır ve gerçektir.

Kalıcı bir sevgi, affedicilik, huzur, hayata güvenmek, endişesiz bir şekilde hayatı çözmek, hayattan ve hazdan, hatta aldığımız nefesten bile mutlu olabilmek, varmak istediğimiz duygu durumudur ve bunlar kalp çakrasının açılması ile birlikte hissedilmeye başlanır.

NASIL İLAHİ SEVGİ, GÜVEN VE ÜST DUYGULARA ULAŞILIR?

Şöyle bir örnekle açıklayayım:

Bir insanın hakikate uyanması, hayatındaki tüm olayların, tüm insanların ve onların davranışlarının aslında birer illüzyon olduğunu hatırlaması ile başlar. Bu nasıl bir şeydir? Her olay, bizim duygularımız ve yargılarımız yüzünden AN be AN oluşur, yaratılır. Ancak bunu bizler henüz küçük insanlar (yani alt 3 çakranın 3. boyut insanları) olduğumuzdan, gerçek gibi algılarız. Hatta o olaylara bakarak tepki veririz. Ve her tepki verdiğimizde olaylar daha da gerçek olur ve bizi içine alıverir. Artık uykuya dalarız ve sanki hayatımız üzerinde hiçbir etkimiz gücümüz yokmuş gibi hissederiz.

Ancak, eğer bir kişi uyandıysa, o zaman o artık kilit taşı ve acıyı yakmak üzerine iyice usta olmuş demektir. Yani, bir olay olduğunda, onu duygusuna girip, kaynağına inip, duygu sökümü yapıp ardından kilit taşına inerek yaktığında, olay ortadan kayboluverir.

Kişi bu sayede, hem zamanı kısaltır, hem beklemekten helak olduğu hedeflerine çabucak ulaşır, hem de hayat sahnesinde oluşan endişe verici olayların aslında kendisine hala benzeri duygu ve yargının bir kısmının durduğunu işaret ettiğini anlar. Böylece olaya odaklanmaz, içine döner ve kendi duygusunu ve yargısını yakar, özgürleşir.

Bu tip bir özgürleşme, hem alt 3 çakradan mezun olmasını sağlar, hem de gönül gözünü açar. Artık hayata daha hakim olduğunu hisseder. Rabb’i ile birlikte yaratmaya başlamıştır. Çünkü olaylar zincirinin Rabb’inden geldiğini ama Rabb’inin bu olayları verme sebebinin kendi iç duygu ve yargıları olduğunu anlamış olur.

Bir süre sonra boğaz çakrası da açılmaya başlar. Bu da, kişinin ol dediğinde oldurabilmesi için kapıları açar. Cennetini yeryüzünde yaşayabilme kapasitesi başlar.

Tüm bunları yaşayabilmeniz için, duygu sökümü ve kilit taşını yakmayı çok iyi öğrenmeniz gerekmektedir. Ancak şunu da ekleyelim. Bu iki yöntem, kendi farkındalığını elde etmeyi başarmış ve yaralı çocukluk ve ergenlik anıları üzerinde çalışmış kişiler tarafından daha kolay uygulanır. Yoksa biraz daha uzun emek ve zamana ihtiyaç duyulacaktır.

Tüm bu prosesi hızlandırmak için kundalini terapisi eğitimi alıp onu da uygulayabilirsiniz.

Sevgimle,
Seda Diker