13 Kasım 2024
Kıskandırmak, kıskanmak, pek çok sıradan çiftin birbirine oynadığı bir oyundur. Kimisi kendine hakim olamaz ve kıskandırmayı sever. Bunun arkasında, aslında “Bak, beni başka beğenenler de var, ona göre” diye bir gözdağı vermek yatar. Bazen de, sırf kendini iyi, yeterli ve değerli hissetmek için yapılır çünkü kişi kendi değerinin aslında farkında değildir.
Kıskanmak ise, çok tehlikeli bir duygudur. Ve kısıtlama ihtiyacı doğurur. Kişiyi kısıtlamaya, güvensizliğe, hafiyeliğe kadar götürür. Hatta kıskanmak, rövanş için kıskandırmayı da getirebilir.
Tüm bu oyunları oynayanlar şunu bilsinler:
Kıskandırmayı sevenler, hiçbir zaman GERÇEK AŞKLARINA ULAŞAMAYACAKLAR. Çünkü ulaşılmazlık, bu oyunun kuralıdır. Yani, kendisini ulaşılmazmış gibi yapan, ya da başkaları ile rekabete sokan kişiler, “EN” olarak gördükleri tam paket bir partnere ulaşamazlar. Bu, enerjinin yaratımıdır.
Kıskandırmak ve ulaşılmazlık, GÜVENSİZLİK getirecektir: zaten en çok istedikleri kişiye ulaşamama sebebi de buradan gelir. Yani, o en çok gözlerinde büyüttükleri kişiye güvenemezler. Çünkü kalpleri açılır. Kalbini açmaktan korkan kişiler, gerçekten sever ya da aşık olurlarsa, güvenemezler. Ve müthiş bir kıskançlığa kendileri kapılmaya başlar.
Sonuç:
Güven duymayan bir kadın, sevişirken bedenini ve ruhunu tamamen açamaz. Güven duymayan erkek ise, kalbini ve duygularını açamaz. Oysa, kadın kendini tam verebilse, tam güvense, çok fazla yükselebilir. Gerçek bir kadın yükselirse, erkeğini iki misli yükseltecektir. Erkeğin bilmediği, hesaplamadığı budur.
Kadın da aynı şekilde, kendisi güvenebildiğinde, çok yüksek bir hazza ulaşabilir. Yoksa o yüksek hazzın kapıları da kapanacaktır.
Sahiplenilmek ile Kıskanılmak Arasındaki Büyük FARK
Çok yüksek kıskançlık, sahiplenme demek değildir. Sahiplenmek ile kıskanılmak arasında dağlar kadar fark vardır.
Bir erkek ve kadın düşünün. Kadın mini etek giymiş. Erkeğinin koluna girmiş. Dışardan bir başka erkek onlara doğru yürüyor. Bu erkeğin kadınına bakma ihtimali yüzünden, onu kısıtlamak, bağırmaki, suçlamak, kıskançlıktır. Ancak, kadın, sevdiği erkeğin yanında kendini güvende hissedebilirse, bu sahiplenmektir.
Belki de sevdiği erkek, yabancı olana gözleriyle öyle bir bakış fırlatır ki, yabancı olan herhangi bir şekilde bakmaya cesareti bile edemez. Aslında en derinde, bir kadın bunu ister. Ve gerçek anlamda bu korunmayı alabilse, cesaretli, korkusuz, meydan okuyabilen bir erkeği olabilse, derinlemesine nüfuz edildiğini hissedecektir.
İşte o zaman, kadının gerçek gücü, tutkusu, ruhu, canlılığı, duyguları o erkeğe akacaktır. Kadın yükselir ve erkeği de yükseltir.
Sıradan Seks ile Yüksek Sevişme Arasındaki Büyük FARK
Bir kadını, “Sen kır dizini otur, gülme, dikkat çekme” diyerek kısıtlamak, zorla “Yemek yapmak senin için, mecbursun” demek, “Oraya gidemezsin, bununla görüşemezsin” diyerek kısıtlamak, aslında kadının küçülmesine sebep olur.
Erkek, küçülttüğü kadınla mutlu olamayacaktır. Ya da, hangi potansiyel mutlulukları kaçırdığını asla bilemeyecektir. Çünkü verilen talimatlar, zorla yaptırılamaz. Sadece kadın çok mutlu, doygun, sevilen, ruhuna kadar nüfuz edilmiş hissederse, o zaman tüm bunları kendiliğinden yapacaktır. Sevgisiyle, enerjisiyle, ruhuyla yapacaktır. Kaçan bir erkeği zorla tutmak ya da kendisini zorlayan bir erkekten korkarak yaparsa, hiçbir anlamı olmaz.
Çünkü biz, kadının yüksek sevişmeye danhilolmasını, bunu öğrenerek erkeğini de yükseltmesini istiyoruz. Yoksa, sıradan bir seks oluşacaktır.
Sıradan derken, boşalma odaklı olandan söz ediyorum. Yani, giriş, gelişme ve sonuç, çok kısa süreli olacaktır. Hedef odaklı olunca, kadına zevk vermek ikinci planda kalır. Ya da çoğu sıradan erkek, kadına zevk vermek için zaman ayırdığında, kendisi oyundan düşebilir ya da heyecanını kaybedebilir. Çünkü heyecanı sadece cinsel uzvun uyarılmasından gelecektir.
Sıradan cinsellik sırasında konuşmalar küfürlü, klasik ve herkesin kullandığı pornografik kelimelerle sınırlıdır. Kadının orospu rolüne girdiği, ya da bakire gibi kaldığı, yani iki zıt kutuptan herhangi birini oynamakla sınırlandığı bir aktivite olarak kalır. Bu da kadın bedeninin bir erkek gibi çok hızlı ve duygusuzca haz alması için beklenti oluşturur.
Sıradan cinsellik, boşaldıktan sonra erkeği oyun dışı bırakır. Kadın ise daha yeni ısınmıştır. Dolayısıyla, zamanlamalar uymadığı takdirde, ne kadar aralarında aşk da olsa, bir süre sonra kadının isteksizliği başlayacaktır.
Bir süre sonra kadın, özellikle de yaş aldıkça, zamanlama farkından dolayı orgazma ulaşmakta zorlanır. Oysa, bu kadının hormonlarının çalışmadığı anlamına gelmez. Erkeğin, kadın bedeninin ihtiyaçlarına hitap etmemesi sebebiyle, zamanla kadının birleşmeye olan ilgisinin sönmesinden kaynaklanır. Erkeğe olan saygı ve hayranlığını yitirir.
Boşalma, erkeğin de oyundan düşmesini sağlar gizliden gizliye. Ancak erkek anatomisi sebebiyle birleşmeye devam edebilir. Boşalma, erkeğin bilinçaltına şu konutu verir:
“Bu geni dölledin. Şimdi başka bir gen dölle.”
Bu yüzden çok eşliliğe doğru erkeği iter. Çünkü doğamız gereği, taş devri civarlarında muhtemelen çok çeşitli gen havuzu gerekiyordu. Çoğalmak daha önemliydi. Ancak şimdi 8 milyar olan dünya nüfusuna daha fazla gen çeşidi ya da üreme önceliği gerekmiyor olabilir.
Yüksek Sevişme Farkı
Yüksek sevişmede, kadın önceliklidir. Ama ondan da önce, ön sevişme yani bedenin hazırlanması, konuşarak, erotik oyunlar oynayarak, eril ve dişil rollerin gerektirdiği hareketleri karşılıklı birbirine oynayarak, (hangileri sizi coşturuyorsa), hafif dokunuşlar, gözler ve bakışlar yolu ile olur.
Daha sonra, kadın bedeni ilk önce uyarılmalıdır. Göğüsler pozitif kutuptur. Vajina ve dudaklar ise negatif kutuptur. Ve kadını uyarılması, bir cinsel uzuv birleşmesi yapılmadan olduğunda, kadının kundalinisini yükseltir. Bu sırada yapılan konuşmalar her zaman kişiye özeldir. Senin kokun, senin tenin, senin bedenin kıymetli ve önemlidir. Olduğu gibi kabul edilmiştir. Hiç değiştirmeye çalışmadan, eleştirmeden, yargılamadan sevilir.
Bu konuşmalar, birbirinize olan hayranlığınızı içermelidir. Bu şekilde erkek kadına haz verirken, kundalinisi yükseldikçe kadın erkeğin kulağına bunları fısıldamalıdır. Ve bunu, erkeğin kendisine en çok nerede ve nasıl haz veriyorsa, onu teşvik edecek şekilde yapmalıdır. Böylece oyunun içinde, erkeği yönlendirir. Bunu yumuşacık ve sıcacık bir ses tonuyla yapar. Ne. Yapmadığına kızmak yerine, güzel yaptıklarına odaklanarak teşvik edecek zamanlamayı seçer. Ve ona olan hayranlığını erotik biçimlerde dile getirir. Ses tonuyla bunu destekler. Duygularını ve heyecanını göstererek devam eder.
Kadının ya da erkeğin boşalmak gibi bir hedefleri olmadığı için, kadın tam olarak kundalinisi kalbine ve yukarıya geldiğinde, erkeğine haz vermeye başlar. Bu kez erkek hem kadının hazzını hem de kendi hazzını hissederek, görülmemiş bir heyecana yükselir. Kendi kundalinisi ile kadınınki artık birlikte hareket ederek vücutlar arasında gezinir.
Erkek, kundalinisi bel kemiğinden yukarıya doğru yükselirken titrer. Beynine çok yüksek voltajlı elektrik akımı çıkar. Transa geçer. Sanki başka bir aleme çıkmış gibi olur. Geçmiş yaşamını görenler, kadını ile ortak bir yaşamı görenler, ya da fark etmeden ağlayanlar olur. Ancak ilk bir iki sefer bunu yaşadıktan sonra, sadece haz alarak, müthiş bir orgazm hissiyle 1-2 saat geçirmeye başlarlar.
İlk başlarda 10 dakika, 15 dakika ile başlar, daha sonra süre uzar.
Kadın bedeni, erkeğin kundalinisini yönlendirir. Bu kabiliyete sahiptir. Bu yüzden kadın önce uyarılmalı ve çok uzun süre birleşme gibi bir düşünce olmamalıdır.
Erkeğin de haz almayı cinsel uzuvdan bırakıp, ön sevişme ve bedenlerinin göbek deliğinin üst kısmından almaya programlaması gerekir. Bunun için çeşitli nefes teknikleri yanı sıra çiftin kendi arasında bir ritüel de uygulanabilir.
Kadın, erkeğin kundalinisini kendi zihni, niyeti, elleri ve bedenini kullanarak yükseltebilir. Ya da şifa niyetiyle bedeninde belirli bir alana süpürebilir. Böylece yüksek sevişme, şifa ve gençlik enerjisi getirir. Kundaliniyi çöpe atmamış olacağı için erkek de gençleşmeye başlar.
Bu arada başarı ve bereket üzerindeki etkileri de hatırlayalım. Kundalini boşalmadan beyin orgazmına ulaşabilen çiftlere bereket ve başarı getirir.
Hem de hayallerinin de ötersinde…
Sevgilerimle
Seda Diker