15 Ekim 2024
Bu mümkün mü?
Haydi gelin, bilim ve teknoloji bu alanda neleri başarmış, birlikte basitçe inceleyelim. Burada okuyacağınız bilim insanlarının çalışmalarını, açıklamalarını www.gaia.com sitesinden Wisdom Teachings by David Wilcock’tan tercüme ettim. David Wilcock son derece güzel bir çalışma yaparak araştırmalarını ard arda sıralamış. Ortaya harika bir farkındalık çıkmış.
Kutsal Geometri ve DNA
Hatırlayalım. DNA molekülünün yapısı, dodekahedron ve onu sarmalayan 2 sarmal ile tetrahedrondan oluşuyordu. Nükleotid olan A(denine), C(ytocine), T(ymine), G(uanine), tetrahedronun 4 köşesini oluşturuyor, diğer dodekahedronun yüzeyleri ise, aminoasit lerin oluşumunu düzenliyordu.
Yani, titreşim bir rezonans yaratıyor, rezonans geometri oluşturuyor. Buradaki geometriyi oluşturan güç, gravity yani yerçekimi. O da DNA’nın oluşmasını sağlıyor.
Dr. Vadim N. Tsytovich: Uzayda Yoktan DNA Var Etti:
Şimdi başlayalım. Titreşimin bir geometri yaratması için, bozulmadan iletilmesi gerekiyor. Ses titreşimlerini hava, renk titreşimlerini ışık iletirken, plasmanın da iletken olduğu tespit ediliyor. Bilimin plasma olarak adlandırdığı madde, ruhsal öğretilerde eter olarak geçiyor. O da dodekahedron ile temsil ediliyor. Eterin yani plasmanın şekli bu.
Dr. Vadim Tsytovich, 2007 yılında, Alman, Avustralyalı ve Rus ekiple bir deney gerçekleştiriyor. Ve bunun akılalmaz sonuçlarını bilim dünyasına yazılı olarak sunuyor.
Deney sonuçlarına göre:
Plasma üzerine belirli bir titreşim verildiğinde, DNA oluşturuyor. Hem de hiç yoktan oluşturuyor.
Plasma, suda ve havada görülen benzer etkileşimlere sahip. Yani titreşimi iletiyor. Sıvı, hava, gazdan sonra maddenin 4 şekli. Plasma da elektriksel aktiviteye sahip.
Ses frekansı verildiğinde, deney sonuçlarına göre, plasma içinde önce silindir şeklinde bir girdap, daha sonra DNA yapısı oluşuyor. Bazı durumlarda ve örneklerde, bu DNA’lar bölünerek çoğalmaya, hatta üremeye kadar gidiyor. Bir DNA diğerini bölündükten sonra etkileyebiliyor.
Ne kadar değişik ve şaşırtıcı, öyle değil mi?
Sadece ses frekansı, yoktan DNA yaratabiliyor. OL emri verebiliyoruz. Ancak hazırda Plazma olması gerekiyor. Ve evrende boşluk olmadığı, boşluk zannedilen her yerde plasma (eter) olduğu artık bilim tarafından kabul ediliyor.
Dr. Daniel Benor:
Dr. Benor’a göre, sadece ses bile, şifa çalışmalarının yaklaşık %64’ünde başarıya sebep oluyor. Ses titreşimlerinin bir teknoloji olduğunu burada görmeye başlıyoruz.
DNA Molekülleri Arasında Telepatik İletişim
2008 yılında, Dr. Sergei Leikin, bazı DNA çeşitlerini sıradan tuzlu suya yerleştirdi. Herhangi bir protein ya da iletişim kurabilecekleri kimyasal materyal yoktu. Sadece DNA çeşitlerini 4 farklı renk ile belirlemişti. Ve DNA moleküllerinin ayn renkte olanlarının birbiriyle anlaşarak birbirlerine çekildiklerini fark etti.
Sadece düşünce ve ses frekansı ile bile DNA üzerinde çok fazla işlem yapılabileceğinin bir göstergesiydi.
Dr. Luc Montagnier: Titreşim Yoluyla Suda Yoktan DNA Üretti
Altyapı bilgisinden sonra, gelelim nasıl uzaktan hastalık bulaşabileceğine. Ve bizim nasıl bundan korunabileceğimize.
Dr. Luc Montagnier, HIV virüsünü ilk kez bulan ve bu yüzden Nobel Ödülü kazanmış bilim insanıdır. Dr. Montagnier ise, aynı Dr. Tsytovich gibi yoktan DNA oluşturmuştur. Ancak plasma değil, bildiğimiz suyun içinde oluşturmuştur. Hem de sadece titreşim yoluyla.
Bunun için Çinli bilim insanları ile çalışmak zorunda kaldı. Ve uzun süre batı bilimi, konuya şüpheyle baktı. Çünkü suyun yapısı hakkındaki tüm düşüncelerimizi değiştirecek bir buluştu bu. Sonuçta su sadece hidrojen ve oksijen moleküllerinden oluşmuyordu. Su yaşayan ve bilgi taşıyan bir varlıktı.
Sadece zaten var olan bakteri ya da yaşam formları, su bulduklarında canlanmıyor, su bizatihi yaşam formunu yoktan var edebiliyordu.
Bunun için 2 deney tüpü kullandı. Birinde minik DNA molekülleri vardı. Diğerinde ise sadece bulunuyordu. Birbirlerine temas etmiyorlardı. DNA bulunan test tüpünü tellerle sararak Shumann rezonansı ölçüsünde akım verdi. Ve tam 18 saat bunu sürdürdü. Bu elektromanyetik akım, diğer test tüpünde aynı DNA’nın oluşmasına sebep oldu.
Buradaki en önemli sonuç: Titreşim/ses/duygu/düşünce/söz/inanç gibi frekans sahibi olan güç, geometri yaratıyor. Ve geometri, bilinç düzeyine göre oluşuyor. Geometri ise DNA oluşturuyor.
Montaigner’e göre, DNA’nın kendini bir yerden bir yere aktarması yani TELEPORTASYON yapması için, (ki bu insanın teleportasçyonu için de bir ipucu olmalı; bu benim şahsi fikrim) su değerli bir iletken olarak kullanılabilir.
Montagnier ayrıca, bakterilerin de kendini teleport edebileceğini, yani ışınlayabileceğini fark etmiş ve belirtmiştir.
Işınlanma Teknolojisi Şu Anda Var:
Hayır, meşhur ve başarısız Philedelphia Deneyinden bahsetmeyeceğim.
DNA moleküllerini ya da bakteri ve virüsleri ışınlayabiliyorlar.
Bunun için, scalar wave adı verilen, Rusların ise Torsion Wave adı verdikleri belirli bir elektromanyetik dalgaya ihtiyaç var. Bu dalganın özelliği şu: bir hat üzerinde ilerleyebiliyor. Yani yukarı ve aşağı inen mesafeleri eşit. Bu yüzden stabil ve devam eden döngü yaratabiliyor. Bu da yerçekimi itici gücünü oluşturuyor.
Buraya benim notumu eklemek isterim:
Evrende her şey zıt kutbuyla yaratılmıştır. Aksi halde gördüğünüz gibi bir döngü ya da çekim kuvveti oluşamaz. Elektromanyetik güç de oluşamaz. Ancak biz insanlar, zıt kutularımızı, karanlık ve ışığımızı, eril ve dişil yanımızı, efendi ve köle yanlarımızı tam dengeye getirmeliyiz. Bunu sadece ikiz ruhumuzla aşka kavuşmak gibi romantik düşünce ve amaçlar için değil, torsion ya da scalar dalga formu üretebilmek ve OL emri vererek kendi cennetimizi yaratmak için yapmalıyız.
Bunun için, duygularımızı stabilize etmemiz gerekir. Bakın, duyguların acı ve haz verici olanlarını çok uç noktalardan alıp belirli bir aralıkta döngü yaratmalıyız. Ve bu döngü her olayda, her dış dünyada bir sıkıntı gördüğümüzde değişmemeli. Aşırı farklı iniş çıkışlar olmamalı.
Duyguları bastırmamalıyız. Acıdan kaçmamalıyız. Hazza yapışmamalıyız. Ortada bir yerde, stabil kalmayı ancak DUYGU SİMYASI öğrenerek başarabiliriz. Bunu da Tanrıça Kadınlar Okulu’nda uygulayarak öğrenebilirsiniz. Ya da Duygu Simyacısı adlı kitabımı okuyabilirsiniz.)
Sonuç: Yine aynı bağlantıya çıkıyoruz. Frekans ve titreşim, geometri yaratır. Geometri ise manyetik bir çekimle oluşur. Sudaki kumu, plasmadaki tozu biraraya getiren ve DNA’yı oluşturan güç de aynıdır.
Dr. Vlail Kaznachiev: Bakteri ve Virüs, DNA Yolu İle Uzaktan Bulaştırılabilir
Bu resim, www.gaia.com‘da yer alan Wisdom Teachings by David Wilcock’tan alınmıştır. Sizlere deneyi görsel olarak anlatabilmek adına, resmi yerleştirdim.
Önümüzde 2 deney kabı var. Her ikisi de cam değil kuvars maddesinden yapılmış. Çünkü cam, ultraviyole ışınlarını iletmez. Diğeri iletir.
İlk kapta bakteri ile enfekte edilmiş hücreler var. Diğeri sağlıklı hücrelerle dolu. Ve sadece ışın kullanılarak, bakteri, temassız ve uzaktan sağlıklı hücrelere gönderiliyor. Hasta edildiği kanıtlanıyor.
Bakteri ve enfeksiyon, ışınlanmış oluyor. Hem de sadece enerji yoluyla ışınlanıyor. Elektrostatik frekans ile.
Montagnier gibi Kaznachiev de aynı sonuca ulaşıyor.
Bundan Ne Çıkartmalıyız?
Foton, ışığın en küçük zerresidir. Işık tanesidir. Ve içinde geometri taşır. O geometri ise bilgi taşır. Kendi evreninde her foton, bir bilgi taşıyıcısıdır. Kutsal geometriye neden ihtiyaç var? Çünkü kutsal olan geometrik şekiller, bozulmaz. Stabildir. Böylece fotonlar bir yerde bir yere seyahat ederken, içindeki bilginin yapısı ve içeriği bozulmaz.
Ve bu geometrik yapılar, aslında hayatı oluşturan yapı taşlarıdır.
DNA içinde pek çok fotonu barındırır. Ve hayalet DNA deneyinden hatırlarsanız, DNA bir ortamdaki fotonları kendine çeker ve bilgi yükler. Bu yüzden aynı fotonları bir başka DNA üzerine yollarsak diğer DNA’ya da fotonlarla yükleme yaparız.
Peki, bunu kendi farkındalığımızla nasıl yapmalıyız?
Bu da benim notum:
Siz hangi bilgiyi yüklüyorsunuz fotonlara? Sizden çıkan fotonları, hangi enerji, bilinç, duygu, düşünce, söz, inanç, korku, davranış enerjisi ile yüklüyor ve niyetiniz ve dikkatinizle nereye yönlendiriyorsunuz?
Ve bu yönlendirmeyi hangi elektromanyetik akım ile canlandırıp yola çıkartıyorsunuz? Bunu zaten otomatik yapıyorsunuz. Ama farkında değilsiniz.
Peki, ya farkında olursanız? Nasıl istemediğiniz yöne değil de arzu ettiğiniz yöne çevirebilirsiniz? Bize nokta atışı lazım. Ve bunu başarmak için de altyapı çalışmaları lazım.
Kaznachiev deneyi bize, hastalığın fotonlar yolu ile transfer edildiğini gösterdi. Tıpkı cep telefonları arasındaki iletişim gibi.
Yani: Scalar dalgalar ya da Torsion dalgalar yolu ile DNA enfekte edilebiliyor. Hasta edilebiliyor.
Peki Bundan Korkmalı Mıyız? Nasıl Korunabiliriz?
Benim Notum:
BU TEKNOLOJİ ŞU ANDA KULLANILIYOR. Demek ki kendimizi korumaya almalıyız. Ama nasıl?
Burada en önemli mesele, şunu bilmek:
YÜKSEK FREKANS, DÜŞÜK FREKANSI KENDİNE BENZETİR.
Karanlık ışığa boyun eğer mesela
Acı, hazza boyun eğer.
Düşük frekans değerli ses, ya da bilgi, yüksek sayısal değerli ses frekansı ile değiştirilebilir.
Sonuçta:
Yani, acı varken, hazza odaklanmayı, karanlık varken ışığa odaklanmayı öğrenmek, bu yüzden duygu ve düşüncelerimize hakim olmak zorundayız.
Benim notum: Burada photon ve anti-photon un, ya da scalar wave deki enerjinin tek bir çizgide gidebilmesi için iniş ve çıkışlarının dengede olması gerektiğini vurgulayalım. Demek ki hermetik kurallarda da anlatıldığı gibi, her şey zıt kutbuyla yaratılmıştır. Zıt kutupları dengeye getirmeden, bu dengesizlik ortamından, hastalıklardan, DNA programlamaya kadar, çıkış yoktur.
İçimizdeki eril ve dişi enerji de dengede olmalıdır. Bazılarının söylediği gibi, kadınları, rahim ya da dişil gücü ezip geçmek, tek bir tarafın güçlü ya da üstün olduğuna inanmak, bir hayatı çöpe atmak ya da cehennem içinde hapis tutmak, ya da karanlık niyetlere köle olmak demektir. Hasta etmek isterlerse sizi hasta edebilirler demek ki. Ya da korkutmak isterlerse korkutabilirler. Bu dengeyi sağlamak için, neler yapmalıyız? Konu hakkında vesika pisces adlı yazımı okuyabilirsiniz. “Aslında İmkansız Yoktur” adlı kitabımı okuyabilirsiniz. Orada detaylıca anlattım.
İçinizdeki eril ve dişil dengeyi yeniden sağlayabilmek için ikiz ruh arayışı ya da bir aşk ilişkisi peşinde koşmak gerekmiyor. Bu dünyanın cehenneminden çıkmayı dilemek kendi cennetinizi oluşturmayı istemek yeterlidir.
Bunun için de, korkusuz olmalısınız. Karanlık deneyler, niyetler var. Ve hep olacaklar. Özellikle de kıyam zamanında. Şimdi, bize düşen, kendi içimizdeki dengeyi oturtarak, kendi gravity bizi yaratmak, kendi gerçekliğimizi yaratmak, kendi fotonumuzu kendimiz yüklemek .. buna zorunluyuz ya da bize yollanan zararlı fotonlara maruz kalarak kadere boyun eğip göçüp gideceğiz.
Bu gelişmelere kızmak yerine, buradan kendimizi güçlendirerek çıkmayı başarmalıyız. Bunu yapabilmenin tek koşulu, duygu simyası öğrenmek. Çünkü hakliki duygu simyası, yanarak gerçekleşir. Duyguyu ve ego davranışlarını yakarız. Ve düşünceleri ondan sonra kesmeye başlarız. Sonra da fotonlarımızı istediğimiz şekillerde yükleyebilmek için, karmalarımızı temizlediğimizden emin olur karanlık alemimizden çıkarız. )
Burada, sözlerimizin ses frekansını aktive ederek DNA’ mız olsun, hücrelerimiz ya da fotonlarımız olsun, baştan programladığını ya da programını değiştirebildiğini öğrendik. Konuştuklarımızın farkında olalım ve temiz tutalım.
Sevgilerimle
Seda Diker