27 Eylül 2024
Böyle bir ihtimal olduğunu biliyor muydun?
Bunun adı toplu bilinç. Çünkü içinde yaşadığın topluluğun, ailenin, şehrin, ülkenin ve hatta dünyanın da toplu bilinç halkaları var. Yani ortak oluşmuş frekans ortalamasına göre dizilmiş olaylar zinciri var.
Şimdi karanlık ve acıyı destekleyen, savaşları çıkaran, vicdansız ve acımasız niyetleri olan bir insanın ya da grubun, senin duygularınla ve frekansınla, inanç kalıplarınla oynayarak düşürmesi durumunda, seni neye inandırırsa, DNA’n ona uygun ses ve ışık yollayacak. Ve kuantum alanından yeniden madde dünyasına inerken, frekans senin yaşadığın olayları ona göre dizecek. Ancak, seni birisi kendi inancına odaklarsa, onun inandığı olaylar zincirini yaşarsın.
Ah, Bu Karanlık!!!
Yaşam oyununu bir satranca benzettik. Siyah ve beyaz piyonlar var. Oyun oynuyorlar. Birbirlerini yenmeye çalışıyorlar. Beyazlar puan kazanmaya çalışırken, siyahlar onları elemeye uğraşıyor. Öyle hayal edelim.
Toplu bilinçte, siyahların herkesin duygusunu, düşüncesini, söz ve davranışlarını etkileyebilecek frekansı yayabildiklerini, uzaktan bile DNA’yı etkileyebildiklerini öğreneceğiz. Her birimizin içinde, karanlık ve vahşi bir taraf olduğunu da anladık. Edward Bernays bize, bu yanlarımızın kolayca manipüle edilebileceğini de gösterdi.
Bir de dünya olayları, insanlar genel olarak düşen bir frekansa sahip. Çünkü kıyam dönemlerindeyiz. Bazılarımız yükselirken bazılarımız frekans düşürüyor.
Eğer dış dünyaya bakarak öfkelenirsen, nefrete kapılırsan, korkarsan ya da olumsuz düşünce ve inançlara, yargılara kapılırsan, şu seçeneklerden birine sahip olacaksın:
Frekansın eğer siyah piyonların düzeyinde kalırsa, yani düşük ve vahşi olursa, onların toplu bilinci sana ne yaşatmak isterse, o zaman döngüsünde hapis kalacaksın. Oradaki istemediğin olaylar zinciri ile öfkelenmeye acı çekmeye ya da yaşlanmaya devam edeceksin.
Derhal uyanarak, frekansını bireysel olarak yükseltmeye başlayacaksın. Bunun için dış dünyayı suçlamaya, siyah piyonları yok etmeye uğraşmadan, kimsenin ayağına ve hayat planına müdahale etmeden, Yüce Allah’ın sana bahşetmiş olduğu bambaşka ve yüksek frekanslı bir olaylar zincirine kendini dahil edeceksin. Böylece kendi cennetini oluşturacaksın.
KISACA: Frekansını, siyah piyonların oluşturduğu frekanstan daha yüksek tutamazsan, onların adedi daha fazla olduğu için, o zaman döngüsünde, onların arzu ettiği ve senin acı çekmeni istedikleri olaylar zincirini yaşamak zorunda kalacaksın.
Onların ne yaptıklarını bilmen, başkalarına söyleyip öğretmen, şikayet etmen çözüm değil.
Onlara öfkelenmek, nefret etmek, lanetlemek, yok olmalarını istemek, kötücül güç sahiplerine biat etmek seni sadece onların cehennemini beslemene sebep olur.
Hayat bir satranç oyunu gibidir.
Sen beyaz piyon olabilirsin. Ama bir de siyah piyonlar var. Aksi halde oyun oynanamaz. Burada biz siyah piyonları yok etmeye, öldürmeye çalışmıyoruz. Kaldı ki, kendi içimizde de karanlık var. Sadece bu oyunu kazanmayı ve başka oyuna geçerek özgürleşmek istiyoruz.
Bu yüzden kim kötüymüş, kim ne yapmış, çok fazla kafanı yormadan, hayat oyununda kendi zaman döngüde geçmelisin. Gerçek özgürlük burada başlıyor.
Siyah piyonlar: Senin dış dünyana bakarak üzülmeni, öfkelenmeni, nefret etmeni, korkmanı, suçlu hissetmeni istiyor. Yani duygularını, dış dünyadaki olaylara göre ayarlamanı istiyor. Yargılamanı, kaygılanmanı hatta hırçınlaşmanı istiyor. Bunun için eğitim, medya, sinema, para düzeni, propaganda ve Edward Bernays’in öğrettiği her türlü yöntemi bu duyguları uyandırmak için kullanıyorlar. O zaman, onların zaman döngüsünde hapis kalacaksın. Onların istekleri gerçekleşecek. Sen ise bir kurban olacaksın.
Beyaz piyonlar: Dış dünyada ne olursa olsun, kendi içine dönüp, sevgi, saygı, şükür, güven, huzur, coşku ve haz duygularında kalmanı istiyor. Kimseyi yargılama, onların Allah ile olan anlaşmalarını bilemezsin, hiçbir ruhun dersini sen anlayamazsın diyor. Çünkü dış dünyanı bu duygular şekillendirir. Önce duygunu frekansını düzelt, sonra olaylar düzelir ve özgürce kendi cennetini yaratırsın diyor.
Bu çok yorucu bir yolculuktur. Bilin! Ama vaz geçmeyin.
Yüksek Frekanslı Olaylar Zincirinde Diğer İnsanlara Ne Olur?
Herkes, seninle birlikte, yeni akışında var olacaktır. Ancak, seninle olan ilişkisi değişecektir. Hem de iyi yönde…
Örneğin, narsist olduğunu anladığın bir anneyle doğdun. 100 frekans bandında sana eziyet ederken, 300 bandında seninle onun arasına bir mesafe konmaya başlanır. Fazla görüşmezsiniz. Ama 500 bandında, aynı anne, kurban olarak başkasını seçer ve seni tamamen özgür bırakarak huzur verebilir. Burada anne değişmemiştir ancak artık sen kurban değilsin. Ve sana davranışı değişmiştir.
Bir daha düşünelim: kötülerle dolu dünyada nasıl güvende kalacağız?
ALLAH BİZİ NASIL KORUYOR?
Tamamen yüksek frekansa gelmemizi bekliyor. O zaman katil yanımızdan geçer ama bizi görmez. Hırsız bizim malımızı çalmaz.
Bunu bir buz gibi hayal et. Buzu, kaynar suya atarsan erir. Buz olarak kalamaz. Aynı şekilde, düşük frekanslı bir olay ya da kişi, sen frekansını yüksek tutmaya devam ettikçe değişmeye mahkumdur. Kötü olarak kalamaz. Ya ışığa dönüşmek zorunda, ya da senden uzaklaşarak gitmek zorunda. İşte buna KORUMA KALKANI diyoruz.
Allah’ın koruması böyle bir güçtür. Güvenmeyi öğrenmesi gereken sensin.
ŞİFA da aynı şekilde oluşur. Frekans düştükçe, oluşan geometrik şekiller, kutsallıktan, mükemmellikten ve simetriden uzaklaşır. Çirkin, ucube bir görüntü alır ve kendini kopyalamaya başlar. Hastalıklar böyle oluşur. Ancak, frekans yükseldikçe, geometrik şekiller kutsal, mükemmel simetride mandalalara dönüşür ki bu da şifalanmak demektir.
Allah, yüksek frekans ile ulaşılabilecek bir Yüceliktedir. Ama her daim kalbimizdedir. Neden? Çünkü HeartMath Institute’un da ölçtüğü gibi, kalbimizden her zaman 528 Herz yayılır. Her zaman. Yeter ki kalbimizi kapatmayalım. Onun sesini duyabilelim. Dualarımızı da içsel frekansımızı yükselterek yapalım. Çok daha kolay sonuç alacağız.
528 herz aynı zamanda DNA’nın değişimi için kapı açar.