5 Nisan 2020
“Seda, Covid-19 karantina dönemimde evde kendi başıma yaşamaya başladım. Ama epeydir başıma gelmeyen bir şey oldu. Korkuyorum. Geceleri ışık açmadan uyuyamıyorum. Hatta kapıların hepsini sıkı sıkı kapatmak ihtiyacındayım.”
Çoğumuz karantina altındayız. Moralimiz bozuk. Oksijen bile alamıyoruz. Ve bir gün sokağa çıkmaya başladığımızda, hayat asla eskisi gibi olmayacak söylentileri dolaşıyor. Ekonomik sistem, eğitim sistemi her şey değişecek diyorlar. Hatta bizi sanal dünya üzerinden çalışmaya zorlayarak belki de sürekli izlenebilir kılacaklar.
Bu korkular ve düşünceler bazılarımızın yüreğini sarmış durumda. Bunlarla nasıl başa çıkabiliriz?
Eğer toplumsal olaylar seni korkutuyorsa, kendine onların tehlikesinden muaf olduğun bir alan yaratabilirsin. Bu çerçevede aslında yapılması gereken birkaç adımlık bir çalışma var.
İlk önce, bunun anlamını çözelim. Herkes acı çekip zarar görürken, ben nasıl muaf olabilirim ki? Adı üstünde, toplumsal olay, tüm toplumları aynı anda etkiliyor.
Oysa ki biz insanlar bu dünyaya cenneti yaratmak için geldik. Cennetten yeryüzüne düştüysek, düştüğümüz yeri güzelleştirmek gibi de bir sınavımız olmalı, öyle değil mi? Acı çekmenin kime ve neye bir faydası olabilir? Öğrenmemiz gerekenleri bizim gözümüze sokmak için dikkatimizi çekmekten ve bizi dönüşmek için harekete geçirmekten başka?
Tüm kaosun içinde, kendi hologramını oluşturabilirsin. Kendi hologramın demek, senin hayat sahnende ilahi bir biçimde korunabilmen demektir.
Evet, bedenlerimizin yüksek bir teknolojisi var. Düşünce (zihin), duygular (kalp) ve sözlerimiz (dil) yani 4. 5. ve 6. çakralarımızın aynı frekansta olması, hemfikir olması lazım. Onlar hayat boyunca her neye birlikte aynı doğrultuda odaklanırsa, hayat o şekilde şekillenir.
Bunun duanın ta kendisi olduğunu da hatırlayalım. Din de kalbimizin ve düşüncelerimizin tertemiz olmasını, sözlerimizin pozitif olmasını emreder. Ancak biz duayı sesli edip bir şeyler istesek dahi, kalben ve zihnen bunun olacağından emin duramadığımız için, gerçekleşmesi zaman alabilir. Sırf bu yüzden, Allah ile aramız bile bozuluyor ve ona küstüğümüzü fark ediyoruz.
Oysa ki, içimize dönüp kendi duygu ve düşüncelerimizi pozitife çevirmeliyiz.
İşte beden teknolojisini bizim için yaratıp bize bahşeden İlahi Güç, elbette ki bizim toplumsal olaylar ve kaos ortalıkta kol gezerken, kendimizi korumak için iç dünyamızı düzeltme şansını da bize veriyor.
Karantina döneminde karanlıktan korkmaya başlayan danışanım ile çalışmaya başladık. Bu tip durumlarda en verimli çalışma biçimi,
Bir meditasyon yaptırıyordum. Onun kendisine iyi gelmediğinden bahsetti. Kendisini karanlıkta boşlukta asılı halde hayal ettiğinde çok korktuğunu, dibin dibine düşeceğini zannettiğini söyledi.
İlk yargısı buydu. Gözlerini kapattırarak, bu dibin en dibine gittiğini hayal etmesini istedim.
“Çok sıkıntı geliyor içime” dedi.
Sıkıntının yerini tespit ettik. Göbeği ve kalbi arasındaydı. O aralıktaki duyguya girerek soru cevap yapmaya devam ettiğimizde geldiğimiz çarpıcı kök şu oldu:
“Yok olmaktan, giderek görünmez olmaktan korkuyorum.”
Etrafında ne gördüğünü sorduğumda,
“Bir yumurtanın döllenme anı” diye cevapladı. Aslında danışanım, ruhunun bir bedene giriş anındaki sıkıntısını hatırlıyordu. Onu içindeki o yüksek İlahi Gücü’nün yok olması, Rabb’den ayrılık ya da özgürlüğünün kısıtlanması olarak algılamıştı. Bu yüzden, karantina dönemlerinde ölüm korkusu ile birlikte yaşam korkusu da tetiklenmişti.
30 günde duygu ve düşünce arınması metodu, bedenin otomatik pilota attığı bilinç dışı programları kırabilmek, iptal edebilmek için çok yararlıdır.
Bu ilk düşünceyi bulduktan sonra danışanım 30 gün boyunca her sabaha karşı ilk gelen olumsuz düşüncelerini not ederek güne başlıyor, daha sonra geri kalan yarım saatlik çalışmasının devamını getiriyordu.
DÜŞÜNCE – NÖROPEPTİD – HORMON – DUYGU – EGO (DAVRANIŞ) – DÜŞÜNCE
Döngüsü, alt 3 enerji merkezinde oluşmuş bir döngüdür. Yani hayatta kalma içgüdüsü ile korku, öfke, suçluluk, utanç, sevgisizlik bazlı tüm bilinç dışından hareket eden programlar, ortaya çıkartılır. Yoksa ölene kadar yakamızı bırakmaz ve hayatta kısır döngüler yaşatır.
Bu çalışmadan sonra, belli duyguların yerleştiği anılarda duygu sökümü ve tohumlama yapıldığında, her şey düzeliyor.
Bir insan, kısır döngüler yaşıyorsa ve bunlar acı vericiyse alt 3 enerji merkezimizden gelir. Bunlar, yumurtalık bezleri (1. Çakra), pankreas bezi (2. Çakra) ve böbreküstü bezleri (3. Çakra) dürtüleridir. Seks yap, üre, hayatta kalmak için yiyecek bul, ye ve öğüt, tehlikelere karşı savaş.
Bu bilinç dışı programları kırdıktan sonra, üst 3 enerji merkezine yönelmeli ve ancak o zaman yeni bir pozitif döngü yaratabiliriz. Bu da, kalp ve timüs bezi, (4. Çakra), boğaz yani tiroid bezi (5. Çakra) ve hipofiz/epifiz bezi beyin (6. Çakra) döngüsüdür. Bu da bağışıklık sistemini güçlendiren timüs bezinin yeniden T hücresi ve IGA (bağışıklık sistemi) üretmesi, sevgi dolu yalansız ifade, temiz düşünceler ve YARGILAMAYI KESMEK demektir.
Alt 3 enerji merkezimizde birikmiş olan enerjiler %95’imizdir. Üsttekiler ise %5.
Bu yüzden alt 3 hormon bezleri için DUYGU SÖKÜMÜ VE TOHUMLAMA
Üst 3 çakra için 30 GÜNDE DUYGU VE DÜŞÜNCE ARINMASI
Ve kendine yeni ve korunaklı bir alan yaratmak için TÜM BU ÇALIŞMALARIN SONUCUNDA ÇIKAN değişim ihtiyacı, kişiye özel bir meditasyon yapılmalıdır.
Meditasyonun amacı, beyinde eski travmalara ait öğrenilmiş sinir sistemi ağlarını, yollarını iptal ederek yenilerini oluşturmak üzere beyne hayal yoluyla pratik ve egzersiz yaptırmak, tekrar ettirmektir.
Hebb Yasasına göre, bilim dünyasında, tekrar, yeni bir işlevsel sinir ağı oluşturup bir şey öğrenmenin en güzel yoludur.
Sevgilerimle,
Seda Diker