27 September 2024
DNA’mız 5 elementten oluşur; Hidrojen, Oksijen, Karbon, Nitrojen ve Fosfor.
Bu elementlerin nasıl dizildiğini biliyor musun?
Fosfat en ortada yer alır. Ona tam 4 tane oksijen atomu bağlanır. Ve sonra ona yeniden bir fosfor ve fosfora bağlı 4 oksijen atomu daha bağlanır. Böylece, DNA’mızın dış bacakları oluşur. Şu heliks şeklinde kıvrıla kıvrıla yükselen kenarlar, böyle yapılanır.
Ortadaki merdivenin basamaklarını andıran düz çizgiler ise, Adenine, Thymine, Cytosine ve Guanine’den oluşur. Bunları ATCG harfleriyle ifade ediyorlar. Tüm bu yapıyı, aradaki hidrojen atomları tutturur. Beden, DNA’dan gelen bilgiyi elektrik akımı yoluyla dağıtır.
Bilim adamları, tüm bu DNA ve beden arasındaki iletişimin kalitesini de frekansın belirlediğini buluyorlar.
Üstelik, DNA’mızın bir şarkısı vardır. Yani bir ses çıkartır. Bu konudaki ilk deneyleri, 1980’li yıllarda Kaliforniya Üniversitesi’nde Amerika’lı Biomoleküler Mühendis David Deamer ve bir piyanist birlikte yapmıştır. DNA’mızın ATCG moleküllerinin belirli bir müzik notasına eşdeğer frekansta ve titreşimde olduğunu fark ederler.
Birlikte, DNA’mızın şarkısını oluştururlar. Daha sonra Avustralya’da Western Sydney Üniversitesi’nde görevli medikal biyoloji uzmanı Mark Temple, kanser tedavisi araştırmaları yaparken, aynı müziği keşfediyor.
Peki, bulgulara göre, hangi element hangi sesi çıkartıyor?
Hidrojen: Mİ sesi çıkartıyor ve rengi de SARI
Oksijen: Fa sesi çıkartıyor ve rengi YEŞİL
Karbon: Mi Sesi çıkartıyor ve yine rengi SARI
Nitrojen: Sol sesi çıkartıyor
Bu konuyu inceleyen Terrence Howard’ın görüşlerinden bir alıntı yapmak istiyorum. Eğer daha detaylı öğrenmek isterseniz, kendisinin youtube kanalını izleyebilirsiniz.
“Hayatınızda herhangi bir partiye, arkadaşlarınızla birlikte katıldınız mı? Diyelim ki partide şahane hissettiren, bir müzik eşliğinde coşkuyla dans ettiniz. Daha sonra üzerinden 10 yıl geçmiş olsun. 10 yıl sonra aynı partide dinleyip coştuğunuz şarkı çalarken, DNA’nız kendini çok iyi hissedecek, o şarkıyla frekansı daha da artacak ve yapısı sıkılaşacaktır. Ancak o partide olmayan bir arkadaşınız yanınızdaysa, onunkine hiçbir şey olmayacaktır.
Benzer şekilde, orada bulunan arkadaşlarınızla buluşursanız, yine DNA’nız pozitif etkilenerek sıkışacaktır.
Çünkü her birimizin genlerinin yapısında belirli notalara daha fazla uyumlanma eğilimi vardır. Çünkü kendi DNA’mızın kendi şarkısı vardır. Notalar birbirleriyle uyumlu olduklarında, DNA ve genler üzerinde çok güçlü ve iyileştirici bir etki bırakırlar. DNA’nız adeta bunu kutlar.
Buna Harmonic Wave Resequency deniyor
Eğer dinlediğiniz müziğin notaları, frekans bandı ya da yaydığı ses dalgaları DNA’nız ile uyumlu değilse, merdivenler birbirinden ayrışmaya ve uyumsuzlaşmaya başlıyor. Üstelik, bu uyumsuzluk domino taşı gibi birbirini etkilemeye başlıyor.
Biz Bundan Ne Anlayalım?
Bir kadın, erkeğinin DNA’sını, ruh halini etkileme gücüne sahiptir. Hatta aynı evde yaşadığı kişileri, birlikte çalıştığı kişileri, sık gördüğü arkadaşlarını, evladını, anne ve babasını ve yakın akrabalarının da DNA kodlarını değiştirebilir. Çünkü frekans ölçümünde çok önemli yer tutan duygular, kadın bedeninde çok daha güçlü yayılır, daha çeşitlidir. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, beynindeki gri madde erkeğe göre daha erken gelişir ve daha çoktur.
Frekansı etkileyen ve bu şekilde DNA’yı da kodlayan bir diğer önemli kaynak SES’tir. Ancak teknolojik olarak ya da ses marifetiyle yaptığımız değişimlere göre, içsel duygu, yargı, düşünce ve davranışlarımızı değiştirmek çok daha KALICIDIR.
Kaynak her zaman kendinsin.